Sivil toplum yaşken eğitilir

-
Aa
+
a
a
a

Hülya Demircan Demiralp: Greenpeace’den Erol Scott’la söyleşimizi geçen hafta bitiremediğimiz için bu hafta kaldığımız yerden devam etmek istiyoruz. Bir soru ile sana dönmek istiyorum. Greenpeace sivil toplum kuruluşları ile işbirliği yapıyor mu? Kimlerle işbirliği yapıyor, ne tür işbirlikleri yapıyor, örnek verebilir misin?

Erol Scott: Bu çok ayrıntılı bir konu, hemen hızlı bir şekilde üstünden geçeceğim, Johannesburg’da dünya zirvesinde diğer sivil toplum kuruluşlarıyla işbirliği yapmasından tutalım da çocukların çevre konusunda daha duyarlı hale gelmeleri, daha aktif hale gelmeleri konusunda yoğun çalışmalar yapılıyor ve bunu Türkiye’ye yansıttığımızda da Esperanza gemisi, -Türkiye’ye gelen üç gemisinden içerisinde en büyüğü olan- gelecek ay sonunda, yeni yılda. Gelmesinin bizim için çok önemli bir anlamı var, çünkü Türkiye’de gençlerin yapacağı bir projeye başlangıç oluşturacak gelmesi. Onları Greenteam, “Gökkuşağı Çocukları” diye biliyoruz. Burada birçok genç bize gelip, “Ben Greenpeace’e nasıl üye olabilirim, ne yapabilirim” diyorlardı, biz onların okul içinde ve okul dışında kendilerini gerçekleştirebileceği, yürütebileceği kampanyayı bir model olarak onlara sunabiliyoruz. Esperanza’ya okullar gelebilecek, bize bildirmeleri gerekiyor...

HDD: İstersen bu arada onun duyurusu yapabilirsin.

ES: Her okuldan onbeş öğrenci alabiliyoruz.

HDD: Hangi yaş grubu?

 Esperanza Ocak 2003 sonlarında Türkiye'de

 ES: İlköğretim ve lise ayrı ayrı olmak üzere; tabii öğretmenleri kendileri karar verebilirler, ayrıntılı bilgiyi de alabilirler... İşin özü: 2003’e girerken çevre mesajları verebilecekler dünya çocuklarına ve yetişkinlere. Biliyorsunuz toplumumuzun da çok büyük bir kısmı gençler ve onlara söz hakkı verilmesi gerektiğini düşünüyoruz, böylece çocuklar kendi kampanyaları, kendi mesajlarıyla ilgili bir sunuş yapabilecekler Esperanza’da. İki saat süresince kaptandan beş kıtada Esperanza gibi Greenpeace gemilerinin nasıl kampanyalar yürüttüğünü öğrenecekler, neden Akdeniz’de bulunduğunu, geminin nasıl bir kampanya yürüttüğünü...
Toksik maddelerle ilgili kampanya yürütüyor dolaşarak, bunlar hakkında ve gemi yaşamı hakkında, ve bir de çevre müzesini gezecekler ve bir grup fotoğrafıyla aramızdan ayrılmış olacaklar. Bu tip çalışmalarda Greenpeace yurtdışında sivil toplum kuruluşlarıyla, WWF ile ve diğer…

HDD: Onu açalım istersen, bilmeyenler için.

ES: Doğal Vahşi Yaşamı Koruma Vakfı diyebiliriz, çok yoğun bir şekilde örneğin çevre ile yakından ilgilenen öğretmenlere çevre eğitim sertifikası verilmesine kadar çok çeşitli konularda işbirliği yapılıyor, valiliğin…

HDD: Türkiye’de de yapılıyor veya düşünülüyor mu öğretmenlerle işbirliği?

ES: Yavaş yavaş başladı. Greenpeace, diğer sivil toplum kuruluşları ve İstanbul Valiliğinin bir projesi var, ondan da biraz söz etmek istiyorum. Birçok insan gönüllü olarak buna destek olabilir, çevre eğitim ve uygulama projesi: Burada İstanbul’daki tüm okullardan iki gönüllü öğretmenin her sınıftan beş öğrencinin, gönüllü çevre öğrencisinin bir araya geldiği ve okulun içinde ve dışında çevre ile ilgili birtakım çalışmaları sözkonusu, “eğitim denetim ve uygulama” başlıkları altında bakabileceğimiz. Greenpeace gibi sivil toplum kuruluşları giderek okullarda çevre sorunlarının üzerine seminerler verebiliyorlar, onlar çevrelerindeki bir çevre sorunu ile ilgili aktif okulla beraber ilgilenebiliyorlar. Bu konuya eğilmek gerekiyor, çünkü çevre elden gidiyor gerçekten. Hatta bu fosil yakıtlar bittiğinde çoktan, hani diyorlar ya bu fosil yakıtlar bittiğinde alternatif enerjiler, ama fosil yakıtlar bittiğinde çevre çoktan elden gitmiş olacak. Tabii bizlerin de gönüllü olarak kendi alanlarımızın, kendi profesyonel alanlarımızın dışında çok yapabileceğimiz şeyler var. Bu gönüllülük... Mesela Avrupa’dan gelmiş gibi gözüküyor ama, biz geçmişe baktığımızda gönüllülük konusu çok önemli bir şey. Ancak şu anda koşturmaktan, özellikle şehir yaşamında bu gönüllülük konusunu çok gündeme getiremiyoruz. Fakat bizim kendi kişiliğimizi geliştirmemiz, birey olabilmemiz, kendimizi gerçekleştirmemiz için gönüllülük alanı çok iyi bir alan, ayrıca toplumun buna da inanılmaz gereksinmesi var. Çünkü herşey matematiksel olarak olmuyor. Devletin ve özel sektörün boş bıraktığı çok ciddi alanlar var. Gıda güvenliğinden tutalım da eğitime kadar örneğin, çevre eğitimine kadar birçok alan böyle boşlukta kalmış durumda ve bizlerin bu uygarlık çizgisini yakalayabilmemiz için varımızı yoğumuzu ortaya koyup, ekstra saatleri koyup, gönüllü olup, birtakım konulara gönül verip stratejik düşünerek beraber problem çözmeyi öğrenerek bu gönüllülük işini biraz daha ciddiye alıp, elele tutuşarak bir sürü şey yapmamız gerektiğini düşünüyorum.

HDD: O zaman sana şöyle bir soruyu tekrar soruyorum. Sence gönüllülük nedir?

ES: Çok zor bir konu.

HDD: Benim bildiğim kadarıyla sen buna sayfalar yazmış bir insansın.

ES: Yok; yani çeşitli sivil toplum kuruluşlarında emek vererek... Gönüllülük benim için nedir, ben çok ayrı bir noktadan girmek istiyorum. Benim için gerçekten inandığımız bir konuda para alamasak bile veya başka bir işte çalışıyor olsak bile o konuda enerjimizi katabilmek, çünkü bunu gerçekten kendimiz için yapıyoruz, kendimizi gerçekleştirmek için, doğrudan yana ağırlığımızı koyabilmemiz için yapıyoruz…

HDD: Aktif yurttaşlık diyebiliyor musun buna?

ES: Kesinlikle, benim şu anda gördüğüm çok ciddi bir ayrım var: Bu dünyayı ya ticaret kuralları yönetecek ya da sağduyu yönetecek. İşte o gönüllülüğü, o idealizmi yaşatıp biraz daha sağduyuya ağırlık verdiğimiz zaman ticaretin dünyayı yürütme tehlikesine direnebileceğimizi düşünüyoruz. Yoksa gönüllülük olmazsa ben yarınları çok aydınlık göremiyorum.

HDD: İnsan, doğa yok olacak diyecek kadar ileri götürebiliyor musun bu olayı?

ES: Kesinlikle. Hepimiz doğanın bir parçasıyız, fakat doğadan sanki çok ayrıymışız gibi bunu unutmuş durumdayız. Aklıma çok güzel bir örnek geliyor: Çocuklara arabalardaki logoları gösteriyoruz, hemen arabaları tanıyorlar fakat yapraktan ağacı tanıyamıyorlar.

HDD: Güzel.

ES: Çok ciddi birtakım örnekler daha: Örneğin marketlere gittiğimizde sebzeleri meyveleri, Anadolu’nun bize sunduğu o zenginlik yalnızca on metre kadar uzunluğunda yer kaplayabiliyor. Ama o abur-cubur şeyi çift taraflı yirmi metre yirmi beş metre otuz metre, bir de çift taraflı. Burada bir ufak sorun olduğunu...

HDD: Ufağı biraz... Büyük bir sorun var.

ES: Buna benzer bir takım çarpıcı örneklere baktığımız zaman eğer bir gönüllü gücünü burada devreye sokamazsak gerçekten ciddi birtakım sorunlarla…

HDD: Kendi yaşamımızı tehlike altında tutuyoruz diyebiliriz değil mi?

ES: Evet. Toplumun bir parçasıyız, doğanın bir parçasıyız, bunun için bir beklenenden daha fazlasını veremezsek bir yerde o açığı kapatamayacağız.

HDD: Birileri için değil kendimiz için yapmamız lazım…

ES: Evet, türümüzü devam ettirebilmemiz için, doğrudan yana ağırlığımızı koyabilmemiz için... Yıllar geçecek, geriye dönüp “n’aaptık” dediğimizde profesyonel (meslek) yaşamımız bize yetmeyebilir, topluma birşeyler aktarmamız gerektiğini göreceğiz. Ama buna yaşlanmadan başlamak, o gençlik enerjisini buna katabilmenin önemli olduğunu düşünüyorum. Çünkü bu insana müthiş bir doyum da veriyor, çünkü bir tehlikeli konu daha var: Bugün bizler mutlu olmak için tüketebiliyoruz, biraz mutsuz olduğumuz zaman alışverişe gidiyoruz. Veya window shopping dediğimiz, hani alamasak bile birtakım şeylere vitrinden bakıyoruz, ondan doyum alıyoruz, bu korkunç bir nokta; bizde müthiş bir yabancılaşma söz konusu. Bu şehirleşme ile beraber birbirimizden kopuyoruz, bizi neyin mutlu ettiğini de unutuyoruz. Onun yerine para para para veya tüketerek... Reklamlar inanılmaz bir tuzak. Biz tükettikçe daha çok mutlu olacağız havasına giriyoruz. Bundan kurtulmanın yollarından bir tanesi de beraber birtakım şeyleri elele tutarak çözmeye çalışmak, biraz daha toplumsal çalışmalara öncelik vermemiz, gönüllülüğe önem vermemiz...

HDD: Evet Erol, gönüllü kuruluşta çalışmanın faydaları neler diye sorayım?

ES: Greenpeace’de gönüllü olarak neler yapılabilir diye bakarsak; bizde herkes Greenpeace deyince hani bacalara binalara tırmanacağım diye sanıyor, halbuki o işin yalnızca ufak bir kısmı.

HDD: Gönüllü kuruluş açısından bakarsak, zorlukları var mı?

ES: Ah ah ah…

HDD: Dokundun yarene oldu galiba.

ES: Evet. Biz okuldan veya aileden, biraz önce söz ettiğim becerileri tam kazanmamış olarak gelebiliyoruz, yani beraber nasıl bir hedefe doğru gidebiliriz, beraber nasıl problem çözeriz, nasıl plan yaparız, nasıl bir proje yürütürüz gibi... Okullarda grup çalışması çok az, hep bireysellik, bireysellik, bireysellik. Tabii sivil toplum kuruluşuna bu şeyler eksik gelince, -nedir, iş kültürü, iş yapma kültürü- bunlar eksik gelince burada sıfırdan…

HDD: Sorumluluk anlamında mı?

ES: Sorumluluk anlamında, beceri anlamında...

HDD: İyi niyet var ama gerisi yok.

ES: İyi niyetin, enerjinin belirli becerilerle beraber gelmesi gerekiyor. Öyle çok heyecanlı olmanız yetmiyor, en basitinden verdiğimiz sözü yerine getirebilmek, başkalarının kendini ifade edebilmesine şans verebilmek gerek.

HDD: Ekip çalışmasına yatkın olmak.

ES: Kesinlikle, kesinlikle. Tabii bu okullarda olmayınca, birdenbire bunların olması gerekince birtakım aksamalar ortaya çıkıyor. Sorunların daha çok buradan kaynaklandığını düşünüyorum.

HDD: Okul diyorsun ikidir ama galiba bu olay sadece okulda değil, değil mi, yani aile ile başlıyor, ailede bir demokratik ortam yoksa, bilmiyorum... Gülümsediğine göre katılıyorsun galiba…

ES: E tabii, çeşitli perspektiflerden bakıldığında… Greenpeace’de bu Çocuk Projesi Greenteam’ler benim için çok önemli çünkü okulda veya ailede bir baskının olması kişilerin iş disiplinlerinin gelişmesine engel oluyor, yaratıcılıklarına engel oluyor. Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı’nda olduğu gibi, düşünen, sorgulayan, çocuğun kişiliğini geliştiren çalışmaların olması benim için önemli: bir de Tara Hopkins - Sabancı Üniversitesi’nde toplumsal duyarlılık projesinin çok önemli olduğunu ve örnek olması gerektiğini düşünüyorum. Bu gibi toplumsal duyarlılık projelerinin tüm üniversitelerde başlaması gerekiyor... Çok önemli bir çalışma, çünkü siz bir mühendis olacaksınız, doktor olacaksınız, gerçekten toprağa yakın, olaylara konulara toplumsal gereksinmelere yakın olmanız, toplumun bizden neler istediğini bilerek yetişmemiz çok önemli diye düşünüyorum. Ve bunun biraz daha sistematik hale getirilerek üniversitelerde yaygınlaştırılması lazım. Hedefimiz çocukluktan başlayarak üniversite ve iş hayatında o sorgulayan, düşünen, proje üreten, kendine güveni olan insanlar...

Deşifre: Mehmet Yavuzkan